Karl Marx, yel değirmenlerinin feodal beyleri, buhar makinesinin ise burjuvayı ortaya çıkardığını söylemiştin. Teknolojik belirlenimcilik olarak değerlendirilen, ortaya çıkan teknolojinin toplumu ve her şeyi belirlediği bu görüş oldukça güç kaybetmiştir.
Teknoloji ile toplum ve kültür arasında bir karşılıklı etkileşimden söz etmek daha doğru olacaktır. Özellikle bilgi ve iletişim teknolojilerinde gelişmeler yeni kavramları ortaya çıkardığı gibi eski kavramların da anlamlarında değişiklikler yaratmıştır.
Örneğin; özgürlük, siyasal protesto, mülkiyet gibi kavramlar tartışmalı hale gelmişler, hükümetler bu konuda yasa yapıcıya sık sık başvurur olmuşlardır. 2000 yılı yılbaşına yaklaştıkça tüm dünyada büyük bir krizin ortaya çıkacağı söylentileri dolaşmaya başlamıştı. Bilgisayarlardaki bir yazılım hatası yüzünden 2000 yılına gelindiğinde tüm bilgisayarların sorun yaşayacağı ifade edilir olmuştu.
Böyle bir durum olduğu takdirde tüm borsa ve bankacılık sistemi ciddi bir zarara uğrayabilir, trafık ‘Adamın çalışmaması yüzünden birçok kaza yaşanabilir, televizyonlar ve telefon görüşmeleri, İnternet bağlantıları çalışmayabilir, uzaydaki iletişim uyduları yörüngelerinden sapabilir, hatta nükleer silahlar kendi kendine ateşlenebilir ve dünya çok büyük sorunlar yaşayabilirdi.
Neyse ki bunlardan hiçbiri olmadı ama bu durum, bilgi ve iletişim teknolojilerinin, bilgisayarların, İnternet’in hayatımıza ne derinlikte ve genişlikte nüfuz ettiğini bize hatırlattı. Yalnızca maddi olarak değil, kültürel yaşantımız da bu yönde değişimlere uğramıştı. Sözlüklerimize yeni kelimeler eklendi, eski kelimelerin anlamları değişti: Tweet atar, maillere bakar, cepten konuşur hâle geldik. Mesafenin, zamanın, dostluğun, mülkiyetin, suçun yeniden tanımlandığı zamanlara tanıklık etmeye başladık. İnsanların yeni teknolojiler ile etkileşimleri yeni bir kültür de yarattı. Bu kültür oldukça dinamik bir kültürdür.
O yüzden donmuş, katı ve değişmez bir tanımını yapmak oldukça güç görünmektedir. Ancak sosyal bilimciler geleceğe yönelik olarak umutları ve bilgileri dahilinde tahminler ve geçmişe dönük değerlendirmelerle konuya açıklık getirmeye çalışmaktadırlar. Burada sosyal bilimcilerin rolünü, ileri gitmekte olan bir arabanın arkasına gittikleri yöne sırtı dönük olarak oturmuş kişilerin durumuna benzetebiliriz.
Bu kişiler arkaları dönük oldukları için gelecek hakkında bilgi sahibi değillerdir, birer kahin değillerdir. Fakat geçmekte oldukları yerler hakkında fikir sahibidirler. örneğin; sürekli ağaçların olduğu bir yerden ayrılarak ağaçların sıklığı gittikçe azalmakta olduğu ve yerde kum gördükleri bir yolda ilerlemekte iseler artık ormanın bittiğini ve bu kişiler arasında iyimserler denize geldiklerini kötümserler ise çöle gelmeye başladıklarını söyleyebilirler.
Buradan yola çıkarak gelecek hakkında kahinlik yapamasalar da dönüşüm ve değişimleri ifade edebilecekleri görüşüne katılabiliriz.
İçinde yaşadığımız çağ da apaçık kopuşların olduğu bir çağdır. Bilgisayar ve internet teknolojilerinin siyasetten ekonomiye, sanattan askeri konulara her alanda etkili oldu büyük dönüşümler yarattığı da yadsınmaz bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. İşte böyle bir yaşam içerisinde kültür de bu yer çekiminden kaçamaz. Yaşadığımız zamanın ruhu siber kültür altyapısında yeşermektedir. Eğer hayatlamızın nesnele: değil özneleri olmak, edilgen ve uyan değil, etkin ve yaratıcı olmak istiyorsak bu kültü: hakkında bilgi sahibi olmak önem taşımaktadır.
TANIMLAR: SİBER, KÜLTÜR, SİBERUZAY
Siberkültür kavramının sınırları sürekli değişken bir yapıda olduğu için tanımlamak oldukça güçtür. Genel olarak sanal gruplara gönderme yapılarak kullanılsa da, sibernetik, siborglar gibi yeni teknoloji ile ilgili konulara ve daha fazlasına kadar esnetilerek kulla-nılan bir tanım hâlindedir.
Fakat sıklıkla geleceğe yönelmiş bir kültür ve ürünlerini ifade etmek için kullanıldığı söylenebilir(Wikipedia). Siber, kelimesi Yunanca kybernete ya da sibernetik kelimesinden kısaltılmıştır. Yunan. ca kelime dümenci, idareci ya da idare etmekte ve yönetmekte mahir kimse anlamında kullanılır.
İşlevsel süreçlerin kontrolüne gönderme yapması bakımından da bilgisayarlar ya da elektronik bağlamında bu teknoloilerdeki ya da bu teknolojiler vasıtasıyla süreçteki şeyin kontrolü olarak da değerlendirilebilir. Sibernetik kelimesi ise ilk kez Norbert Wiener tarafından 1954 yılında yazdığı “Siber-netik ya da Makineler ve Hayvanlarda İletişim ve Kontrol” adlı kitabında kullanılmıştır.
Wiener burada kelimeyi hayvanlarda veya mekanik ağlarda özellikle kendi kendini düzenleyen karmaşık sistemlerin kontrolüne gönderme yapmak için kullanmıştır. Sibernetik özellikle ikinci dünya savaşında iletişim ve atış sistemlerinin geliştirilmesinde önemli faydalar sağlamışsa da, yaptıklarının sonuçlarının sorumluluğunu taşıyan bir bilim adamı portresi öneren Wiener sonraki çalışmalarına hiçbir askeri destek almak istememiştir.
1970’lerde kişisel bilgisayarlarla ilgili kullanılan bu ön ek bu zamandan sonra yeni iletişim teknolojileri, bilgisayarlarla aracılanmış iletişim, bilgi ve iletişim teknolojileri, kısaca bilgisayar ve İnternet teknolojileri ile ilgili konuları işaret etmek için kullanılmıştır. Kültür ise Latince cultura kelimesinden gelmektedir. Eskiden bu kavram tarım alanın-da birşeyi ekip yetiştirme anlamıyla kullanılmıştır.
Sonraları bu anlam temelde aynı kalsa da farklı şeyleri işaret etmiştir. Örneğin; Cicero, cultura animi yani ruhun yetiştirilmesi kavramını kullanmıştır. Ortaçağda doğal olarak insan için en yüksek ideal olarak değer-lendirilen felsefi ruhun geliştirilmesini ifade etmekfedir. İnsanın barbar taraflarını yenerek tam bir insan olması ülküsünü gütmektedir.
Terimi bu anlamıyla kullananlarca 18. yüzyıla kadar bu şekilde değerlendirilen kültür kavramı bu tarihten itibaren özellikle Alman düşünürlerin katkısıyla ruhsal ve zihinsel gelişimin ötesinde anlamlar da edinmiştir.
18. yüzyılın sonlarında Avrupada kültür, antropolojinin gelişmesinin de etkisiyle farklı toplumların, grupların ya da insanların deneyimlerini semboller aracılığıyla sınıflandırma ve temsil etme kapasitelerini ve bu farklı toplumların kendilerine has genel yaşam tarzlarını ve ürettikleri maddi olan ve olmayan tüm şeyleri kapsayan, işaret eden bir a1 lamda kullanılmaya başlanmıştır.
Farklı coğrafyalarda yaşayan insanların farklı yaşam tarzlarını, inanç, düşünce, tutun°, davranışlarını ve bu yapı için de üretip paylaşılan maddi ve maddi olmayan herşeyi kap+ sayan bu yaklaşım açısından siberkültürü değerlendirdiğimizde denilebilir ki siberkültür siberuzayda yaşayan, üreten ve paylaşanların kültürüdür. Siberuzay, ilk kez siberpunk edebiyat akımı içinde yer alan Willi Gibson’un Neti-romancer adlı kitabında kullanılmıştır.
Burada Gibson siberuzayı şöyle tanımlamaktadır. “Siberuzay, günlük olarak milyonlarca kayıtlı operatör ve her ulusta matematik kavramları öğterilmekte olan çocuklarca deneyimlenen uzlaşımsal bir halüsinasyondur.
İnsan sistemindeki her bilgisayarın veri bankalarından soyutlanan verilerin bir grafik sunumudur. Düşünceye sığmayacak bir karmaşıklıktır. Zihnin boşluğunda uzanan ışık çizgileri, veri kümeleridir. Yanıp sönen şehir ışıkları gibi.
” Gibson daha sonra 2000 yılında çekilen “Haritasız Bölgeler” (No Ma For These Ter-ritories) belgeselinde kelimenin nereden çıktığı ile ilgili şöyle biryorumda bulunmuştur:
“Bu kelimeyi duyduğumda tek bildiğim akılda kalıcı bir kelime gibi göründüğüydü. Bir-şeyler çağrıştıran ama özünde anlamsız görünmüştü. Sayfada göründügünde benim için bile birşeyler çağrıştıran ama semantik olarak hiçbir gerçek anlamı olmayan bir kelimeydi”.
Kelimenin bu semantik anlamsızliğı ise belki de geleceğe karşı ütopik düşünceler bes-leyen eleştirel insanların umutlarını ve fikirlerini koyabilecekleri bir boşluk oluşturmuş ve kelime çok tutmuştu. Siberuzayın anlamsal boyutunun altındaki fiziksel durumun da farklı bir yapı olduğunu vurgulayan görüşler de vardır. Örneğin;
Electronik Frontier Foundation adlı sivil top-lum örgütünün kurucuları arasında yer alan ve Grateful Dead müzik grubunun şarkı sözü yazarı John Perry Barlow kelimenin Internet ve sanal dünyaya gönderme yapan anlamıyla ilgili olarak Haziran 1990 yılındaki “Crime and Puzzlement” makalesinde şöyle demek-tedir: “Bu sessiz dünyada tüm konuşmalar yazılıdır.
Buraya girmek isteyen biri mekan ve vücudu feda edip yalnız kelimelerden mamul bir şey haline dönüşür. Komşularınızın ne söylediğini görebilir ama kendilerinin ve fiziksel çevrelerinin neye benzediğini göremezsiniz.
Kasaba toplantıları süreklidir, tartışmalar cinsel sapkınlıklardan, amortisman planlarına kadar her konuda devam eder. Bir telefonik filiz ya da milyonlarcası olsun hepsi birbirine bağlıdır. Kollektif olarak içinde yaşayanların deyimi ile ağı (net) oluştururlar. Bu ağ, elektronik devletlerin, mikro dalgaların, manyetik alanların yanıp sönen !Adam ve bilim-kurgu yazarı William Gibson’un siberuzay dediği düşüncenin olduğu uçsuz bucak-sız bölge boyunca yarlır.”
Siberuzay birbiriyle bağlantılı bilgisayarlar arasındaki dijital veri akışını tanımlar. Hiç kimse elle tutulur biçimde yerini gösteremediği için gerçek değil ama etkileri açısından oldukça gerçektir.
Ayrıca, siber alan bir bilgisayarla aracılanmış iletişim alanıdır. Burada çevrim içi (online) ilişkiler kurulur, çevrim içi alternatif kimlikler de oluşturulur. Burası çevrim içi ve çevrim dışı yaşam ve etkileşim biçimlerinin
karşılaştırılmasına olanak tanı-yan önemli psikolojik ve sosyal psikolojik soruların ortaya çıkmasına müsait bir alandır. Gerçek ve sanal arasındaki ilişkileri anlamaya çalışan bilim adamları bu alanı çalışırlar. Siberuzay kültürün yeni teknolojiler yoluyla yeniden dolayımlanmasını da içerir.
Bir başka deyişle yalnızca bir iletişim aracı değildir. Kendi başına kültürel olarak önem taşır. Ayrıca siberuzay gizli kalmış kimlikler yoluyla toplum ve kültürü yeniden şekillendirme imkanları ortaya koyabilir.
Sınırsız bir iletişim ve kültür olasılığını çağnştınr. Yine siberuzayın teknolojik altyapısı ile ilgili olarak tanımlayıcı bir açıklamayı Hacker Crackdown kitabında Bruce Sterling şöyle yapar: “Siberuzay telefon görüşmesinin ortaya çıkıyormuş gibi göründüğü yerdir.
Masamın üstündeki plastik araçta yani gerçek telefo-nunuzun içinde değil. Başka bir şehirdeki başka bir insanın telefonunun içinde de değil.
Telefonların arasında bir yerdedir (….) geçmiş yirmi yıldır telefondan telefona gerilmiş dar bir konuşma tüpünden biraz daha fazla olan tek boyutlu, karanlık ve ince bu elektriksel • • ,, uzay(space) kendini şaka kutusundan firlar gibi ileri fırlatmış, hızla gelişmıştır.
Siberuzayın teknolojik altyapısı ile ilgili olarak Levy, 2001 yılındaki Cyberculture adlı kitabında teknik boyutu tarihsel olarak değerlendirmektedir. İlk bilgisayarlar 1945 yılında İngiltere ve Amerika’da görülmüştür.
En başta askeriye tarafından bilimsel hesaplamalar-da kullanılmıştır. Bilgisayarın sivil kullanımı 1960’lardan itibaren gerçekleşmiştir. Bilgisayar donanımları o zamanlardan beri artan bir hızla ilerlese de o günlerde sosyal hayatta bu denli önemli olacaklarına pek ihtimal verilmemiştir.